Sonntag, 2. Juni 2013

İkinci fetih


İkinci fetih
Sevgili Peygamberimiz’in mûcize bir haber olan “Kostantîniyye elbette fetholunacaktır…” hadis-i şerifi, hem İstanbul’un fethini bildiriyor hem de bu şehri fetheden kumandanı ve onun askerlerini methediyor.

Resûlüllah’ın bu övgüsüne nâil olmak için can atan nice Müslüman devlet başkanları ve kumandanlar, İstanbul’un fethi için nice seferlere çıkmışlarsa da bu övgü ve mübârek fetih, o gün de hâkan bu gün de hâkan olan dedemiz Fâtih Sultan Mehmet Han ve askerlerine nasip olmuştu.

Dünyanın çehresini değiştiren bu büyük hadisenin bizim zihnimizde öyle bir yeri var ki, “Fetih” denilince aklımıza ilk gelen İstanbul’un fethi oluyor. Fetihle, üç ilah inancına sahip olan Hıristiyanların bu sapık inançlarının sembolü olan çanına ot tıkanmış, dolayısıyla asırlarca devam etmek üzere Hıristiyan âleminin yüreği yanmıştı.

Ancak…Hâlâ da yanmaktadır diyemiyoruz. Çünkü “Fetih”le beraber kiliselikten câmiye çevrilip 500 seneye yakın İslam mâbedi olarak kullanılan ve fethin sembolü olan Ayasofya, bir gün gelip câmilikten çıkarılmış, ruhsuz ve mâneviyatsız, soğuk bir yapı haline getirilmiş, böylece adeta fethin gayesi ortadan kaldırılmıştır.

İstanbul o zamandan beri tekrar, yeniden ve ikinci bir fetih beklemektedir. Fethin sembolü Ayasofya’dır. Ayasofya ibâdete açık olduğu müddetçe fetih ruhu ayakta, ibâdete kapalı olduğu müddetçe de sönmüş ve söndürülmüş demektir. Onun için, ikinci fetih Ayasofya’nın müzelikten câmiye çevrilip tekrar ibâdete açılmasıyla olacaktır. Ve hiç şüphemiz olmasın ki, bu fetih kimlere nasip olursa, İstanbul’un fethiyle alâkalı olan hadis-i şerifteki müjde onların üzerinde ikinci defa tecellî edecektir. Biz de o zaman, Ayasofya’nın açılması kendisine nasip olan bu topluluğun affa uğramış bir topluluk olduğunu anlayacağız.

Tasavvuf büyüklerinin bildiklerine göre, İstanbul, birincisi silahla ikincisi de duâ ve tekbirlerle olmak üzere iki defa fethedilecektir. Birinci fetih, Sultan Fâtih ve askerlerine nasip olmuştur. İnancımız odur ki ikinci fetih de Ayasofya’nın tekrar ibâdete açılması şeklinde olacaktır.

Bakalım, Ayasofya’nın ibâdete açılması hangi bahtiyar topluluğun gayretiyle olacak, ebedî kurtuluşun simgesi ve belgesi olan bu devlet kuşu bakalım kimlerin başına konacaktır…

Fetih ve Ayasofya ile ilgili, âcizâne, tahmisli/beş mısralı olarak kaleme aldığım bir şiirimi arz ediyorum:

İKİ FETİH…

Peygamber lisanından sudûr etti bir medih:

O ne güzel bir sefer, o ne güzel bir fetih…

Gülbang ile başladı Edirne’den bir sefer,

Salevât okuyordu ordudaki her nefer.

Peygamber müjdesiyle coşuyordu her nefer.

Yol boyunca kalpleri zikrullah ile yandı,

Ve ordu ilerleyip İstanbul’a dayandı.

Lâkin surlar çok kavi, Bizans inatçı idi,

Veli Akşemseddin ise “Zafer yakındır” dedi.

Ve ardından genç Fâtih “Yâ Allah! Hücum!” dedi.

Bu öyle bir fetih ki, ibret olsun bizlere:

Fetih için doluştu neferler dehlizlere.

Gemiler yol bulmuştu karadan denizlere.

Bütün fetih askeri gark oldu feyizlere,

Gökten yağan feyizle nur doldu benizlere.

Surlar geçit verdi de râm oldu Atamıza.

Biz “Elestü” bezminde söz verdik Mevlâmıza.

Tekrar fetih verecek Rabbim elbette bize.

Yalvar, yakar duâ et, tekrar güç versin dize.

Feth-i sânî armağan, gelecek neslimize.

Bil! Bizans’ta dolmuştu entrika, yalan-dolan,

Zulüm âbâd olamaz, sonunda olur vîran.

Fetih ordusundaysa yoktu hile ve talan.

Erenler himmetiyle fethetti yüce Hâkân,

Aslında o bir derviş, görünüşte bir sultan,

Rûhânîler olmasa maddî güç neye yarar?

Rabbimiz sûret değil, kalpteki zikre bakar.

Ordusuyla gelmişti Ubeydullâh-ı Ahrâr,

O gelince orduyu yoğun sekîne sarar.

Vuruldu mühürler hep, tasdik olundu karar.

Melekler, rûhânîler olmuşlardı hem-zemîn.

Toprağı gözyaşıyla ıslattı Akşemseddin.

Tahakkuku ânıydı o mukaddes kaderin,

Hükmü baştan veren var, o ki Fahrul Mürselîn…

Çün görmüştü yazısın Resül, Levh u kalemin.

Ona lâyık insanlar hani Bizans’da yok ya,

İslama sinesini açmıştı Ayasofya.

Vurulmuştu üstüne, “sıbğatüllah” o boya,

Asırlarca yaşadı Kur’an’la doya-doya.

Gönül isterdi ki, âh! Bu boya hiç solmaya.

Fakat bir zaman geldi esiverdi sam yeli.

Ezan, Kur’an sustu da ruhsuz kaldı heykeli.

Hâliyle şimdi sessiz, ibâdetler biteli.

Ve soruyor bizlere: Nerde fetih askeri?

Durmadan çağırıyor: Tekrar çabuk gel geri.

Ezanlar okunur da ibâdet olmaz onda,

Seneler geçiyor ki, hutbe okunmaz onda,

Hüznünü görmek için göğsüne bir dokun da

Duy ne kadar sabretmiş yüce İslam yolunda

Gör ne yaşlar akacak, mahzun Ayasofya’da

Bil ki Ayasofya’da ikinci fetih gerek,

Mürşitler Akşemseddin ve mürid Fâtih gerek.

Diz çöküp göz yumarak Arş’ı titretmen gerek.

Karanlıktan arınmış nurlu âsuman gerek,

Asrında iz bırakan mühr-i Süleyman gerek.

İstermiş Ayasofya yeni bir fetih meğer.

Fetihte pay sahibi olmak istersen eğer,

Duâ ve niyazınla eyle semaya sefer,

Bu seferin zamanı, bilesin vakt-i sefer.

Mâneviyat eri ol, başın tâ Arş’a değer.

Hedef Arş’tan da öte… Geç ay, güneş, yıldızı.

Yeter artık durmak yok! Yum gözünü, kır dizi.

Aç elini artık sen, kalpte tatlı bir sızı…

İste ikinci fethi, Rabbim reddetmez bizi.

Bak! Önünde duruyor, Fâtih’in kudsî izi.

Ey sen duâ leşkeri, kudsî fetih askeri!

Küfür pes etmiş artık, patlamıştır tekeri.

Sen durma ha, ilerle! Duran kalmıştır geri.

Hedef: İkinci fetih… Durmayalım, ileri!..

Resûlümüz buyurur: Ey ümmetim gel beri!...

Evet!.. Mukaddes mâbed yeni bir fetih ister.

Sanma sessiz kalacak duâdaki akisler.

Bize destek verecek, üçler, yediler, kırklar.

Sen azmeyle yeter ki, onlar seni destekler.

Fethe engel olamaz, bütün maddî köstekler.

Yeter ki sönmesin hiç, fethe bağlı istekler.

Asla baş kaldırmaya nefisteki hevesler!

Şu soru “Biziz!..” diye açık bir cevap ister:

Kim bu yola baş koyar? Kimi yazar tarihler?

Nerde o güzel ordu? Nerdesiniz fâtihler?..


Ali Eren / Haberkita.com
 1.6.2013  http://haberkita.com/ikinci-fetih_60983.html

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen